eglencenin yeri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

eglencenin yeri

eglence severler ailesine hos geldiniz
 
AnasayfaKapıGaleriLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

uyurun laneti

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Yazar Mesaj
Admin
Admin
Admin
Admin
Cinsiyet: Kadın
eglence severlerin yeri®
Yaş : 28
Kayıt tarihi : 03/01/09
Mesaj Sayısı : 1618
Nerden : baku
Lakap : cevriye(yaprak dokumu)
http://aslienver.yetkinforum.net
MesajKonu: uyurun laneti uyurun laneti Icon_minitimePtsi Ocak 26, 2009 9:20 pm

Topkapı sarayının altında loş bir büroda çalışıyordum. Harem dairesinin altında az kişinin bildiği bir yer altı deposunda 3 numaralı odadaydım. Üniformamın boğazı sıkıyordu, karşı masada oturan binbaşı olmasaydı kravatımı gevşetirdim. Yanındaki üsteğmen hanım geldiklerinden beri ne bir kelime laf söylemişti ne de oturduğundan beri hareket etmişti. Kimin önce konuşmaya başlaması gerektiğine emin değildim. Eğitimde böyle bir durumda ne yapmam gerektiği öğretilmemişti. Üç aydır çaycı Tarık dışında kimse odama gelmemişti. Onu çağırıp çay söylesem askeri protokole ters mi olurdu bilmiyordum.

“Korhan asteğmenim, ben Binbaşı Ceyhun. Sizin uzmanlığınızla ilgili bir problemimiz var.” Konuşurken gözlerini bir an bile benden ayırmamıştı.
“Emredersiniz, komutanım.” Basit bir iş için gelmişlerdi herhalde. Hemen problemi çözüp araştırmama dönebilirdim.
“Bu toplantı için komutanım demek yok. Ben Ceyhun Bey’im, üsteğmenim Zeynep Hanım, sen de Korhan Beysin.” O bunları söylerken üsteğmenin bundan memnun olmadığı belliydi.
“Anlaşıldı, Ceyhun Bey.” Selam vermemek, ya da emredersiniz demek için çaba göstermem gerekmişti.
“Ben ailemdeki dördüncü kuşak askerim. Büyük dedem vaktinde sarayda görevliydi. Dedem kurtuluş savaşı sırasında Kırmızı Bölükteydi.” Durdu, Kırmızı Bölüğü bilip bilmediğimi tartıyordu. Büyük ihtimalle ondan daha fazlasını biliyordum. Kurtuluş savaşında muharebeler sadece silahlarla olmamıştı. Yunan birliklerine yardım için İngilizlerin yolladığı Hintli ve İngiliz büyücülere karşı normal birlikler bir şey yapamıyorlardı. 1920′de İstanbul’dan kaçan birkaç ispritizmacı ve sarayla yollarını ayıran üstatlar Kırmızı Bölük’ü kurmuştu.
“Dedeniz ve o bir avuç kişi olmasaydı savaşın kaderi değişebilirdi.” Başını salladı.
“İkinci dünya savaşından sonra sadece isminden dolayı Kırmızı Bölük’ü kaldırdılar. Soğuk savaş zamanına uygun bir ismi yoktu. Babam bölüğün son komutanıydı.”

Bölüğe Kurtuluş Savaşı’ndan sonra ne olduğunu hiç merak etmemiştim. Üstatlar meclisi, saltanatın bitmesinden sonra bir güç savaşına girmişti. Üstatlar yüzyıllardır saraya hizmet ederdi. Padişah ülkeden kaçınca oluşan boşlukta büyük bir savaş kopmuştu. Kırklara kadar meclis bölünmüş kalmıştı. Sonunda sadece sanat ile uğraşma kararı verilmişti. Bazı üstatlar zengin ailelerin hizmetine girmiş, bazısı da insanlardan uzak köşelere çekilmişti. Doğrusu kimse biz sahneden ayrıldıktan sonra ne olduğuyla ilgilenmemişti.
Binbaşı dalgınlığıma aldırmadan devam etti.

“Bölük kaldırıldı ama sivillerin ve polislerin de katılımıyla, çalışmaya devam etti. Ne de olsa hem Rusların hem de müttefiklerimizin ülke içinde çalışan görevlilerine karşı savunma yapmamız gerekliydi.”
“Üstatlar meclisinin izni olmadan Anadolu’ya bir büyücünün bile girmesi mümkün değil. Merak edecek bir şey yoktu.” Binbaşı konuştuğunda sesi buz gibiydi.
“Senin üstatlar meclisi biz sıradan insanların sorunlarıyla ilgilenmez. Meclisin gücü başka büyücülerin gelmesini engelliyordu ama onların uşakları ellerinde tılsımlı silahları ya da sihirli aletleriyle ellerini kollarını sallayarak dolaşıyorlardı. İkinci dünya savaşı sırasında kaç ajan yakaladık biliyor musun? Nazi Almanya’sı ile müttefiklerin oyun sahasının ortasındaydık. Sizin üstatlar yardım istememize rağmen bize sırtlarını dönmüşlerdi.”
“Üstatlar Meclisinin sanat dışında bir meşgalesi olamaz. Aksinin sonuçları tarihte bir çok kere görülmüştü.” Elini salladı, söylediklerimi önemsemiyordu.
“Neyin doğru neyin yanlış olduğu şu anda önemli değil. Önemli olan burada olman ve bizim sana ihtiyacımız olması.” Yanındaki kadına döndü. “Zeynep, dosyayı Korhan’a ver de incelesin.”

Zeynep üsteğmen çantasından pembe kapaklı bir dosya çıkardı. İçinde vaka raporları ve fotoğraflar vardı. Göğüsleri parçalanmış bir kadın, kaburgası çiçek gibi açılıp ciğerleri çıkarılmış birisi ve bacak arası parçalanmış bir adamın fotoğrafından fazlasına bakamamıştım.
“Nedir bunlar?” Zeynep fotoğraflardan daha çok etkilenmemi bekliyordu herhalde ki sakin olduğumu görünce bakışlarını yüzümden uzaklaştırdı.
“Bunlar geçen hafta İstanbul’un çeşitli semtlerinde öldürülen insanların fotoğrafları.” Binbaşının sağ elini yumruk yapmış sol eliyle sıkıyordu.
“Garip oldukları kesin ama benimle ne alakası var?” İşlerini kolaylaştırmaktan vazgeçmiştim.
Üç fotoğraf bile günümü mahvetmeye yetmişti, dosyadaki öteki fotoğraflara bakacak halim yoktu. Midem bulanıyordu, sırtımdan aşağı soğuk terler boşanıyordu. Bu işe bulaşmak istemiyordum.
“Kimse ne olduğunu bilmiyor. Emniyet olayın garipliğini de göz önüne alıp basın karartması uyguluyor. Kurbanların yanında katil veya katillerle ilgili bir delil yok. Ne bir parmak izi, ne de DNAsını alabileceğimiz bir saç teli. Hatta bir görgü tanığına göre görünmez bir şey saldırmış. Anlayacağın, bu işin sihirli olduğundan emin olsak da, elimizde pek ipucu yok. Kurbanlar bir hastanede kanser tedavisi görüyorlarmış. Destek için beraber hafta sonu doğa yürüyüşüne çıkmışlar. Tek ortak noktaları da bu. Şile yolu tarafında bir ormanlık arazideymişler.” Dosyada gittikleri yerin haritası vardı, yürüyüş güzergahı mavi ile işaretlenmişti. Haritayı incelediğimi gören binbaşı parmağıyla mavi çizginin yanında bir yeri işaret etti.
“İşte bu bölgede, 382 rakımlı tepede özel bir askeri tesis var, korkumuz bu kurbanlara saldıran şeyin bizim tesisi hedef alması.”
“Ne tesisi orası?” Haritada bir şey yazmıyordu.
“Nato’ya ait bir radar ve ileri gözlem birliği orada konuşlanmış durumda. Bunun dışında bir şey bilmene gerek yok.”
“Peki benden ne istiyorsunuz?” Fotoğraflardan pek bir şey çıkartamıyordum. Ama perilerin ya da cinlerin işi gibi değildi. Periler girenlerin ormandan çıkmasına asla izin vermezlerdi, yürüyüşçüleri öldürmek isteseler bunu hayaller göstererek yapmayı tercih ederlerdi. Cinler ise öldürmek yerine dilek dilemelerini sağlardı. O bölgede Eskilerden biri olduğunu da duymamıştım ama kitapları araştıramam gerekliydi.
“Senden oraya gitmeni ve bu katliamı yapan ne veya kimse onu durdurmanı istiyoruz.”
“Biliyorsunuz ki meclisin sizinle yaptığı anlaşmaya göre işin içinde başka bir büyücü yoksa ilgilenmem gerekmiyor. Oraya gidip sizin işlerinize karışamam.”
“Anlaşma senin bize yardım etmeni yasaklamıyor. Kararı sen vereceksin, gelip bize yardım edebilirsin.” Binbaşının suratında hoşuma gitmeyen bir gülümseme vardı. Sıradan insanların hayatına karışmanın yasak olduğunu biliyor olmalıydı.
“Size yardım ederim, bunu yapanın ne olduğunu bulmak için arşivleri incelerim ama onu bulmaya gelemem.”
“Bu son sözün mü?”
“Evet.” Binbaşının bu kadar kolay pes etmesini beklemiyordum.
“O zaman toplantı bitmiştir. Asteğmenim yeni görev yerini bildiriyorum.” Cebinden bir zarf çıkardı. Masama attı.
“O zarfı açtığında yeni görev yerinin Ankara’da Genelkurmay olduğunu göreceksin. Yabancı elçileri karşılamakla görevlendirildin.”
“Ama araştırmam daha bitmedi.” Elimle masada duran kitapları gösterdim. “Bunlar sayesinde büyük ilerlemeler elde edebiliriz.”
“Araştırman için gereken birkaç kitabı yanın alabilirsin.”
“Yetmez ki hem hangi elçiler gelecek. Benim kim olduğumu anlayabilirler. O zaman başım derde girer.” Üstatlar meclisi benim gibi çırak büyücülerin yabancı büyücülerle konuşmasını yasaklamıştı. “Ayrıca yoz etkisi var. Ankara yeni kurulmuş bir şehir, orada yoz bulutunu engelleyecek fazla bir yer yok. Kale dışında bulunmam başkaları için ölümcül olur.” Yoz bulutu her büyücün etrafındaki nesnelerin yavaş yavaş yok olmasına sebep olan bir güçtür. Onunla baş edebilmenin en kolay yolu Topkapı sarayındaki gibi gerçekliğin daha güçlü olduğu yerlerde bulunmaktır. Her ne kadar böyle yerler büyü yapmayı zorlaştırsa da yavaş yavaş etrafımdakileri öldürmekten iyidir.
alinti
Admin Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek

uyurun laneti

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
eglencenin yeri :: guncel :: genel -