Doğumdan sonra cin ve peri denen doğa üstü gözle görünmeyen güçlerin, anneye görünüp ona musallat olma durumudur. Bu gibi hallerde anne gözüne bazı kimselerin başkalarının şekline (kıyafetinde / kılığında) bürünüp geldiğini ve kendine yaklaşmak için çeşitli hareketlerde bulunduğunu, tatlı dil dökerek, bazılarınında daha katı bir şekilde yaklaşmaya çalıştığını söyler . Eğer yakınlaşma veya temas olmuş ise; kötü sonuçlar ortaya çıkar ki buna köy dilinde " albasması " veya " Cin çarpması " denir. Buna çalınmada (Felç olma durumu) denilmiş olup, bunun etkisinden çocuğun dahi öleceğine inanılır.
Şaman inancının hala etkisinde olan Türkmen, Avşar ve Yörüklerde al basması inancı hala yaygındır. Şamanislikte al denilen gözle görülmeyen bu varlık, insanlara muhtelif suretlerde görülmektedir. Sarıkız olarak da görülen al karısı, yahut albastı insanın ciğerini alıp götürür. (Şamanizim, Sf. 170 - 171 ) Köyde bu gibi inaçlar ile ilğili eskiden beri söylenip gelen bazı anlatımlarda vardır. İşte bu söylentilerden bir taneside al basmalarına karşı lohusa yatanlara giydikleri elbiselerinin ucundan keserek verip, onları korkmadan güvenle inandıran ailelerinden bir taneside bu gün köyde Ese�nin Ahmet diye tanınan ailenin dedelerinin birinin başından geçtiği ve o nedenle " al ocağı " olarak bilinen bu olayın olduğuna şöyle inanılır ve olduğu söylenir.
Bir gün bu ailenin büyüklerinden bir kişi, köyün dışında bulunan tarlasına öküzleri ile çift sürmek için gider. Bir kaç dönün yer sürdükten sonra, dinlenmek için oturur ve sonra yan üstü uzanır. Aradan fazla geçmeden bu adamın kulağına tarlanın yakınında bulunan in (küçük mağara) tarafından, (inin içinden) ağlayan çocuk sesleri gelmeye başlar. Adam hayretlet içinde kalır. Kendi oradayken o ine kimsenin girmediğini çok iyi bilmektedir ve böyle yanı çocuklu bir kadınıda o ine girerekende görmemiştir. Acaba daha önceden başka köye giderken orada yatıp kalan çocuklu bir kadın benden daha önce gelip buraya girmiş olabilir. Bunun kim olduğuna bir bakayım deyip ine doğru gider. Yaklaştıkca çocuklar ile annesinin arasında bazı konuşmalara şahit olur . Fakat orada kimseyi göremez. Konuşma şöyle cereyan eder.
Anne biz çok acıktık ne yiyeceğiz ?
diye sormalarının üzerine anneleri yavrularım biraz sabredin der. Çocuklar sorar;
ana daha ne kadar ?
Anneleri bu geceye kadar der. Ondan sonra çocuğun bir tanesi annesine karnımız doyacakmı ? diye sorar. Annesi evet der. Yine çocuğun biri sorar anne ne ile karnımızı doyuracaksın hani bir şey yok ki demesi üzerine annesi;
Bak çocuklar köyün ismi ile hitap ederek orada .? adında bir kadın bugün gece doğum yapacak. Ciğerini getireceğim yiyeceksiniz demesi üzerine, çocuk tekrar sorar. Nasıl çıkartacaksın anne ? Bak çocuklar der; bu köylüler doğumdan sonra lohusa yemeği yaparlar ve doğum yapan kadına yedirirler. İşte tam o zaman ince bir kıl şeklinde yukarıdan aşağı yemeğinin üzerine konarım. Beni fark etmeyen lohusa kadın, beni yuttuktan sonra çiğerini çıkartıp size getiririm, yersiniz der. Bunları duyan adam hayretler içinde kalır. Hemen öküzlerini alıp tarlada çift sürmeyide bırakarak köye geri döner. Karısına köyde kimin doğum yapacak olduğunu sorar. Karısı adı geçen o kadınında çok yakında doğum yapacağını söyler. Bunun üzerine adam karısınıda alıp doğum yapacak kadının evine gider. Bir kaç saat oturan karı - koca bir türlü kalkıp evine gitmemesi üzerine ev sahibi tarafında evde fazla oturulması pek istenmesede adam inat edip kimseye bir şey söylemeden oturmaya devam eder.
Duydukları doğru çıkar. O evin kadını gece yarısı doğum yapar. Adam odada bulunan ocağın yakılmasını israrla ister. Lohusanın bulunduğu yerde erkeğin bulunmasının günah ve ayıp olmasını bilen, ev sahibi ve doğum yaptıran kadınlar adamı kovmak isterlerse de, adam yine hiç bir şey söylemeden ateşi yaktırıp, lohusa kadına bir tabak içinde undan yapılan bulamaç yapılıp getirilmesini söyler. Lohusa yemeği olan bulamaç kadının yemesi için önüne konduğunda adam tavana doğru bakmaya başlar. Bu durumdan herkes şüphelenir. Nihayet beklediği an gelir. Yukarıdan ince bir kıl süzülerek gelip yemeğin üzerine konar. Yerinden kalkan adam kılı yavaşca tutup yanan ateşe atmak üzereyken aniden orada bir kadın peydah olur ve adamın bileğinden tutup yalvarmaya başlar.
Orada bulunanların gözleri önünde gelişen bu olaydan sonra, adam oradaki bir kadından aldığı iğneyi o anda kadın süretine dönüşen alkarısının sırtına batırarak tekrar eski haline geçmemesini sağlandıktan sonra kadını orada serbest bırakır. İnsan şeklinde uzun zaman adamın evinde yaşadıktan sonra, birgün yine o adam kadını yanına çağırıp ; bundan sonra bütün al�ların, kendisine veya yedi sülâlesine bir daha gelip, musallat olmaması için yemin ettirdikten sonra kadının üzerine sapladığı iğneyi çıkartır ve ciğer çıkartıp çocuklarını doyurmak için gelen o alkadını gözden kayıp olup gider. İşte o günden sonra köyde bu aile " al ocağı " bilinir. Al basmasına karşı aileden birinin giydiği elbiseden bir parça alıp üzerine diken lohusa (hamile) kadın kendisini al basamayacağına inanır. Köyde yıllarca söylenip ve böyle olduğuna inanılan olaydan başka al basmalarını önlemek için çocuğun beşiğinin altına Kur�anı Kerim , demir bıçak, nal, silah gibi şeyler ile beşiğin üst kısmına erkek paltosu ve süpürge konur. Geceleri ışıkları yakılı tutmayla alın gelip basma- yacağına (musallat olmayacağına) inanılır. Yörüklerde 40 gün lohusanın mezarının açık olduğuna, yani kırkgün içinde albasması ihtimalinin her an fırsat buldukca olabileceğine inanırlar ve yukarıda sıraladığım tedbirleride onlarda uygularlar.
Türkmen Türklerinin inancına göre �A1 Basması� ile �Kara Basması� farklı şeylerdir. A1 Basması gece olur ve �AL� yeni doğum yapmış kadınları basar. Al�dan onun basmasından korunmak için, gelin yalnız bırakılmaz, onun odasında yaşlı bir kadın da bulundurulur. Yeni doğum yapmış kadının odasında Kur�an-ı Kerim bulundurulur. Kara Basması ise gündüz de olur ve Kara, hamile olmayan insanlar da basabilir. Kara Basması, insanın gözüne bir karartının görünmesi şeklinde tezahür eder. Daha ziyade, yalnız insanları kuytu, tenha yerlerde basar.
Murgul'da al basması hakkında Gürcü halkı arasında yaygın olan inanış şöyledir:
Kadınlar doğumdan sonraki 40 gün içinde geceleri yalnız bırakılırlarsa al basabilirmiş. Bu yüzden mecbur kalınmadıkça yalnız bırakılmaz. Kazayla bir tarafı yanan ve bu yüzden hasta yatanlarda da al basması olurmuş. Al basınca, insan tıpkı ağır basanda olduğu gibi korkunç rüyalar görürmüş, terler, ağzı burnu köpürürmüş. Al basmasını önlemek için şu tedbirler alınır. 1) Yalnız yatmak mecburiyetinde kalan lohusaların, yastıklarının altına Kur'an, tabanca ve bıçak konur. 2) Karyolanın ayak ucuna süpürge dayatılır. 3) Lohusa kadın kırmızı bir şey giymez, siyah veya mavi giymesi iyi sayılır. 4) Yatağın etrafına bir ip gerilir. 5) Yatağın etrafına balık ağı asılır. 6) Maşayla sobadan çıkarılan kor lohusanın yatağı etrafında üç defa dolaştırılır. Bu sırada dikkat edilecek şeyler vardır. Dolaşmaya belli bir noktadan başlanır. Tekrar o noktaya gelinceye kadar, dolaştıran kişi "Ali'yi gördün mü" sözünü üç defa söyler. Yine kendisi o noktada "görmedim" der. Aynı hareket ve sözler üç defa tekrarlanır. Böylece dokuz defa "Ali'yi gördün mü" diye sorulup, üç defa aynı noktada "görmedim" cevabı verilmiş olur.