Patatesin vatanı Güney Amerika'dır. Avrupa'ya ancak 1500'lerden, İspanyolların Peru'yu işgalinden sonra gelmiştir. Çok çekmiş, haksızlıklara uğramış bir sebzedir patates. Hayvan yemi olarak kullanıldığı da olmuştur. Avrupa'da cüzzam salgını yayıldığında bu hastalağın sebebi olduğuna da inanılmıştır. Allah'tan patates insanoğlu kadar nankör değildir. Avrupa'da yaklaşık yüz yıl süren kıtlık yıllarında insanların yardımına koşmuş, ekmeğin yerini almıştır.
Umudumuz Ecevit'ten, Umudumuz Patates'e...
"Ekmek bulamıyorsanız, pasta yiyin" diyen Fransa Kraliçesi Marie Antoinette’in gül bahçelerine 1789 devriminden sonra patates ekilmiştir. Hikayesini özetlemeye çalıştığım patates yüz yıllar sonra yeniden insanlığın umudu oldu. Fedakar patates çok az su istiyor, yani kuraklık falan dinlemiyor. Sadece 50 günde yetişiyor ve buğday ile pirincin kat ve kat üzerinde mahsul veriyor. Uzmanlar günlerdir konuştuğumuz gıda krizinin, patates ile aşılabileceğini düşünüyorlar. Bu açıdan bakınca Türkiye'nin durumu daha da garipleşiyor. Hatırlarsınız yıllar önce patates fazlalığı doğmuş ve stoklar nasıl eritilecek diye tüm millete dert olmuştu. O gün yüzüne bakmadığımız patates, bugün umudumuz durumunda. 1970'li yıllarda da bu ülkenin dağına taşına, "Umudumuz Ecevit" yazılırdı. Zaman değişiyor, ileri gittiğini düşündüğümüz dünya; kişileri, ideolojileri bir kenara bırakıp yeniden patatese sarılıyor. Ne "hazin" bir gelişme değil mi?..
SIRADA SÜT KRİZİ VAR...
Tahıl ürünlerinde yaşanan kriz, aslında bir sonuç değil bir başlangıç. Tahıl krizini yakında süt krizi izleyecek. "Fal mı baktın, nereden biliyorsun?" diyenler olabilir. Kusura bakmayın ama bunu bilmek için ne kahin olmaya gerek var ne de fal bakmaya. Almanya 2007'nin ikinci yarısında, ciddi bir süt krizi yaşadı. Kriz dediğim; yılda 27 milyar litre süt üreten bir ülkede, süt ve süt ürünlerinde yaşanan yüzde 50'lik fiyat artışlarıydı. Almanya'yı krize sokan sebep, dünya nüfusunun neredeyse 3'te birini oluşturan Çin ve Hindistan'ın yaptığı ithalattı. Beslenme alışkanlıklarını değiştiren ve protein ağırlıklı gıda rejimi izlemeye başlayan bu iki ülkenin yarattığı talep, tahmin edilenden kat ve kat daha fazla. Eskiden, Çin'de kişi başına süt ve süt ürünleri tüketim miktarı 21.7 kiloydu. Bu rakam dünya ortalamasının neredeyse beşte biri seviyesindeydi ve Çin piyasa dengelerini bozamıyordu. Oysa şimdi Çin ve Hindistan bir numaralı süt ve süt ürünü ithalatçısı durumuna geldi. Bu gelecekte yaşanacak süt krizinin ilk habercisi... Krize dair ikinci haber ise; küresel ısınmanın yan etkileriyle ilgili. Sıcaklıkların artması, her ülkede dondurma tüketiminde patlama yaşanmasına neden oluyor. Hal böyle olunca da özellikle yaz aylarında süt talebi ve dolayısıyla da süt fiyatları uçup gidiyor. Geçen yaz peynir ve yoğurt ile bu talep patlamasının diyetini, Türk halkı da bir miktar ödemişti. Bakalım bu yaz nasıl olacak?
PİRİNÇ KRİZİ KISA VADELİ DEĞİL...
Hasat zamanının yaklaşmasıyla birlikte pirinç krizinin sona ereceğini düşünenler çok. Üzgünüm ama, kriz o kadar kolay çözülmeyecek. Pirinç üretiminde söz sahibi olan ülkelerden Çin, Vietnam, Hindistan ve Mısır ihracat yasakları uyguluyor. Asya'da Tayland dışındaki tüm büyük üreticilerin, frene bastığı bir noktadayız. Hal böyle olunca da kriz kısa vadede aşılır demek çok mantıklı değil. Belki şu an ithalat yapabilecek pirinç bulabiliyoruz ama bunun ne kadar süreceği şüpheli. Yani yakında pilav üstü kuru yerine kuru üstü az pilav yemek zorunda kalırsak kimse şaşırmasın...